Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Müslümanların yunan meslektaşlarından devraldıkları sırada bu birimler çok geri bir durumdaydı. Mesela matematikte sıfırın kullanılmaya başlanarak ondalık sistemin vurulması, cebirin bilimleşmemesi ve sorunun de bir çok yeni gelişmelerin sağlanması yanında fizik ve kimya da önemli adımlar atılmıştır. 5.cilt
Özdeyişler - Filozoflar
_Büyücü elini şıklattı, fakirlik yok oldu; büyücü bir kez daha elini şıklattı, savaşlar yok oldu. Politikacı elini şıklattı; büyücü yok oldu. _Halinize şükredin, zira Allah sizi Amerika, İsviçre ya da Fransa gibi bir ülkede yaşayan, her türlü sosyal hakka sahip, mutlu ve huzurlu zengin bir kâfir olarak da yaratabilirdi. _Yücelmek için özür
Reklam
Birinin bakış açısından iyi olan bir şey bir başkasının bakış açısından kötüdür. Rutubetli bir ortamda yaşamak insanda bel ağrılarına sebep olurken bu tür ortamlar olmasa hayatını devam ettiremeyecek (çamur balığı gibi) hayvanlar vardır. İnsanlar at, geyik ot, baykuş ve fare yer. Bunlardan hangisinin beslenme alışkanlığı doğru, hangisininki yanlıştır. Dünyanın en güzel kızını gören varlıklar kaçışırlar; dünyanın en güzel sesli insanının sesini duyan kuşlar, tedirgin olup uçup giderler. Kız ve adamın sesi mi güzel değildir, yoksa kurbağaların ve kuşların güzellik anlayışları mı farklıdır?
eski ve yeni din kültüründe babil şehri, barış ve hakiki imanın şehri kudüs'ün karşıtı olarak kötülüğün temsili anlamındadır.
Matematik dili, Pisagordan bu yana, Platon'da Yeni Platon'cu düşüncede değişen dünyanın değişmeyen dili olarak öyle olan dünyanın anlatımında güvenilir, neredeyse ilahi bir dil olarak kullanıldı. İşte Modern düşüncenin babalarından Descartes, doğanın bu dille konuştuğunu söyleyerek, kesin, değişmez, herkes için geçerli, "genel geçer" bilgileri aramada bu dile yaslandı. "Kartezyen Endişe" diye adlandıracağımız kesinlik kaygısı Batı düşüncesine egemen olmuş kaygılardan biridir. Yirminci yüzyılın başlarında, bilimin gidişinden rahatsız olan, kesinliğin, sağlam düşüncenin, bir yorumuyla Logos'un yitirildiğinden yakınan Edmund Husserl bu kaygıyı diriltti. Değişmeyen özlerin, matematiksel kesinlikle erişilen doğa ve düşünme yasalarının özlemi, modern düşüncenin özünde hep olageldi. İlginç biçimde, arayan, araştıran, yenileyen düşünce olarak görülen bu düşünce atılımı, denetleyen düşünceyle, inanan düşünceyle de bağlantılıydı. Kesinlik isteği, egemen olma isteğini, sömürgeciliği yanında taşıdı. Her şeyden kuşku, kuşkunun kendisinden gelmediği düşünülünce, düşünmenin kesin çıkışı için gerekli olduğu sonucuna varıldı. Beş yüz sene kadar önce inanmaydı, çıkış noktası: İnanıyorum o halde varım,Credo, ergo sum; düşünüyorum o halde varıma dönüştü;Cogito, ergo sum.
Sayfa 97 - 97Kitabı okuyor
İnanma, ufuk açıcı, arayan, açılan, yenileyen düşünceye götüremedi anlam dünyasını. Ortaçağ'a "karanlık çağlar" denmesi elbette yanlış; temellendirici, sağlamlaştıran düşünce çok zenginleşti, derinleşti; mantık çalışmaları (Denetleyici düşüncenin bir parçası olarak mantık) canlandı, ama düşünce birkaç boyutuyla yaşayabildi bu çağda.
Reklam
Aurelius Augustinus (354-430), etkisiyle (Augustinus, "inanmadıkça anlamıyorum" diyordu!), Conterbery'li Anselmus (1033-1109), aklı arayan inancın, imanın ardındaydı. Önce inanmak gerekiyordu, İnançtan yola çıkıyordu düşünce, aklı, anlama yetisini arıyordu, (fides quaerens intellectum) ondan çok çok önceleri credibile quia ineptum est (aptalca olduğu için inanılabilir) ya da credo quia absurdum (inanıyorum çünkü saçma) denmişti. İnanma desteğini akıldan, akla dayalı düşünceden almıyordu; önce düşünüp taşınıp sonra inanmıyorduk, önce inanıyor, sonra düşünüyorduk. İnanç düşünceyi güdüyordu, itiyordu; o olmazsa, düşünce eksik kalacaktı, Augustinus credo ut intelligam, diyordu, anlamak için inanıyorum. İnanç kalkınca, anlama, düşünce duruyordu.
Homo tristis, yılgın (Homo sine spe) insan değildir. İçinde çelişkiler taşır: Düşünür, uygulayamaz, uygular, düşünmez; inanır, aklıyla bağdaştıramaz, akla inancını destekletirken inancını saptırır, evrenselliği kendi dili ve kültürüyle sınırlar. Aklı, duygusu, bedenini bütünleştiremez. Aşkın olduğunu ileri sürdüğü Tanrısının bir evren imparatoru gibi düşünür, inancını, dünyayı ele geçirmenin aracı yapar; manevi olanı, dünyaya "kazık çakmak" için bir silah gibi kullanır. Yapar, yanlışını anlar; önce belli etmemeye çalışır, sonra itiraf (confession!) eder, düzeltmeye çabalar, başaramaz. Homo tristis, Sisifos efsanesindeki kayayı sürekli doruğa çıkarıp, düşüren insan gibi çaresiz değildir: Homo tristis, biraz paradoksal bir deyişle, çaresiz çareli, çareli çaresizdir. Bundan dolayı mahzundur. Binyıl önce de öyleydi. Şimdi de öyle. İşte öykü bir hüznün öyküsüdür! Hüzünlerin öyküsü: Historia Tristitiarum
İnsan, Homo calamitosus olmaktan, felaketlerin, mutsuzlukların insanı, "bahtsız insan" olmaktan kurtulamamış
Humanae infirmitatis memini (Hatırlıyorum, insanın zayıflığını)
Reklam
Tüketim ekonomisi, harcama yarışına dayanan, gösteriş tüketiminin önem kazandığı, durmadan suni ihtiyaçların üretildiği ve dünya ölçüsünde yaygınlık kazanan yeni bir ekonomik yapıdır. Bu ekonomik yapı içinde tüm insanlık değişik pazarlama teknikleriyle, gözleri kamaştırılarak, her gün bir yenisi pazara çıkarılan yüzbinlerce endüstriyel ürünün peşinde bilinçsizce koşturulmaktadır. Kitle haberleşme araçlarıyla büyük bir etkinlik kazanan, reklamlarla durmadan tahrik edilen harcama tutkusu, insanları sonu hiçbir zaman gelmeyecek bir tüketim yarışına itiyor.
483 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.